Olağanüstü davranmayın: Sınava hazırlık süresince veya sınava kısa bir süre kaldığında evdeki düzen ve genel hava “her zamanki gibi” olmalı. Örneğin sınava bir hafta kala annenin çocuğuna en sevdiği yemekleri yapması bile olağanüstü davranma tanımına uymaktadır.
Sorumluluk ve özgüvenin önemi: Öğrenciye sınava hazırlanıyor diye hiç sorumluluk vermemek de doğru değildir. Üstesinden gelemeyeceği sorumluluklar vermek de özgüvenini olumsuz etkileyebilir. Öreğin kendi odasını toplaması, eve ait alışveriş yapmak, sofra hazırlama veya toplamak doğal sorumluluklardır.
Gençlik döneminde olduğunu unutmayın: Sınava hazırlık sürecinde ergenlik döneminin en zorlu dönemleri atlatılmış olsa bile unutmayın ki çocuğunuz ergenlik dönemini henüz bitirmedi. Ondan tipik yetişkin davranışları sergilemesini beklemeyin.
Sevgiyi şartlı sunmayın: Birçok öğrencimiz üniversiteye girememe durumunda anne ve babalarının kendilerine yönelik sevgi ve güvenlerini kaybedeceklerini düşünmektedirler. “Başarılı olursam beni daha çok severler” düşüncesine öğrencilerimizde rastlamaktayız. Başarılı ya da başarısız her koşulda onların yanında olabileceğimizi onlara hissettirmeliyiz. Problemleri çözmeye değil anlamaya çalışın.
Eleştirilmesi gereken durumlarda eleştirin, ancak yargılayıcı olmayın.
“Ya olmazsa?” sorusunu birlikte yanıtlayın: “Bu yıl üniversite olmazsa” hangi alternatiflerin gündeme geleceği mutlaka önceden belirlenmeli. Alternatifsizlik var olan olağan gerginlik ve kaygıyı, aşılması güç bir boyuta getirebilir.
”Okursan hem kendini hem de bizi kurtarırsın” türünde kahramanlık rolleri yüklemeyin: Toplumdaki sınıf atlama çabası, ekonomik kaygıları giderme yolu hep “iyi bir meslek” düşüncesini de beraberinde getirmektedir. İyi bir meslek hedefine ise iyi bir üniversite yoluyla ulaşma çabası bazen ailelerin çocuklarına kaldıramayacakları sorumluluk türleri yüklemelerine neden olmaktadır.
Huzurlu bir ortam yaratın: Her ailede zaman zaman olağan sayılabilecek tartışma ve çekişmeler olmaktadır. Olağan tartışmalar sağlıklı iletişimin de göstergesidir. Ancak tartışmaların huzuru bozacak düzeye gelmemesine özen gösterin.
Ders çalışma davranışını önemseyin: Az sayıda da olsa bazı öğrencilerimiz ders çalışırken evdekilerin yeterli özeni göstermediğini belirtmektedirler. Öğrenci ders çalışırken televizyonun sesini kısmak, daha alçak sesle konuşmaya özen göstermek, onun ders çalışma davranışını önemsemek anlamına gelmektedir.
”Yasaklamak” yerine “kısıtlamak”: Çocuğunuzun tüm yaşamını sadece ders çalışma davranışıyla doldurmasını gelmesini beklemeyin. Dersin dışında her şeyi yasaklamak, başarıyı getirmeyecektir. Ders dışı etkinliklerin bir kısmını öğrenci kendi isteğiyle kısıtlamalıdır.
Anlaşma yapın: Son yıllarda sınava hazırlık sürecinde cep telefonu ve özellikle bilgisayarın bilinçli kullanılmamasının sorun haline geldiğini görmekteyiz. Bu konuda aile bireylerinin yazılı bir anlaşma yapıp uyulacak kuralları beklide esprili bir dille maddeler halinde sıralaması ve imzalaması iyi bir yöntem olabilir.
Güvenin ifadesi: Anne ve babaların “sana güveniyorum” ifadesini öğrenciler genelde “senden bekliyorum” şeklinde algıladıklarından. Bu ifadeyi sıkça kullanmak olumlu bir etki yaratmamaktadır. Hatta kaygıyı artırabilmektedir. Eğer çocuğunuzun gerçekten çalıştığını gözleyebiliyorsanız “ne kadar emek harcadığını görüyorum, hiçbir emek karşılıksız kalmaz” demek daha etkili olabilir.
Üstün beklentiler oluşturmayın: Her çocuk anne ve babası için dünyanın en güzel ve en zeki çocuğudur. Ancak her insanın yeteneklerinin sınırı ve ölçüsü vardır. Öğrenciyi sınırlarının üstünde zorlamak, ulaşamayacağı hedefler konusunda ısrarcı olmak gerginlik, kaygı, başarısızlık, güvensizlik ve mutsuzluk sonuçlarını doğurur.
Bilgili olmaktan çok sağlıklı olmak: Sınava giren öğrencinin önce sağlıklı olması gerekmektedir. Eğer sağlıklı ise bilgilerini kullanabilecektir. Sağlığın başarıdan daha önemli bir değer olduğu unutulmamalıdır. Ancak sınava bir hafta kala anne ve baba bu anlamda fazla kaygılı davranıp çocuğunu bir hafta boyunca eve hapsetmek gibi bir önlem de almaya kalkmamalıdır.
Hazıra alıştırmayın: Bazı anne ve babalar bu dönemde çocuklarının yeni kaygılar yaşamaması için her istenileni yerine getirme çabasına girebilirler. Bu dönemde anne babanın iyi niyetini kötü kullanan öğrencilere de rastlamaktayız.
Örneğin ihtiyacı olmadığı halde kendisine birden fazla ayakkabı aldıran öğrencilerimiz olmuştur. Bunun dışında hazıra alıştırma konusunda yine sık gözlediğimiz bir durum ise annelerin “yeter ki ders çalışmaya ara vermesin” düşüncesiyle oda servisi gibi çalışmalarıdır.
Yine birçok anne iyi niyetle biz Rehber Öğretmenlere “meyvesini bile soyup odasına götürüyorum, akşam yatarken ballı sütünü içiriyorum, sabah vitamin ilaçlarını mutlaka veriyorum, dershaneye arabayla bırakıp arabayla alıyorum ama yine de olmuyor, ben nerede hata yaptım” tarzında yakınmalarda bulunmaktadırlar.
Aile tarafından bir başka hazır sunum ise hemen hemen tüm derslerden özel ders aldırma eğilimidir. Bir deneme sınavında öğrencinin Matematik netleri düşükse matematik özel dersi, bir diğer deneme sınavında Fizik netleri yetersizse Fizik özel dersi başlatılmaktadır.
Öğrenci kendisi hiç çaba sarf etmeden panik nitelikli böyle bir yol da iyi sonuç getirmez. Çünkü birçok öğrencimizin özel ders trafiği içinde boğulduğunu görmekteyiz.
Karşılaştırmalardan uzak durun: Anne babalarda çok sık gördüğümüz bir davranış türü de belki motivasyon amaçlı başvurulan, ama asla motivasyon yaratmayan, çocuğunun başarısını yakın çevredeki diğer çocukların başarısıyla karşılaştırma eğilimidir. “Komşunun kızı gece ikiye kadar çalışıyormuş, bütün gece ışığının açık kaldığını görüyorum. Üstelik ev işlerinde annesine yardım da ediyor. Onların ekonomik durumları iyi değil, ama çocuk zehir gibi, nasıl da çalışıyor, sen neden çalışmıyorsun anlamıyorum, yediğin önünde yemediğin arkanda, kendine ait odan var, odanda hiçbir eksiğin yok, her istediğini yapıyoruz ama yine de seni çalıştıramıyoruz” türünde bir konuşma genellikle tartışmayla biter.
Çocuğunuzu sadece kendisiyle karşılaştırmalısınız. Yani önceki başarısı, önceki davranış biçimleriyle şimdiki durumu karşılaştırmak daha olumlu sonuç verecektir. Üstelik çocuğunuzu başkalarıyla karşılaştırdığınız zaman onların da sizi başka anne babalarla karşılaştırma hakkı doğmuş olur.
Fedakarlıkları yüzüne vurmayın: Yazımızın başında “onların bizi, bizim de onları seçme şansımız yoktu” demiştik. Üstelik biz istediğimiz için dünyaya geldiler. Fedakârlık, anne baba olarak bizim tercihimizdir. “Ben senin için saçımı süpürge ettim, her isteğini karşıladım, senin için kariyerimin doruk noktasındayken emekli oldum, babanla bir dönem sorunlarımız vardı, ayrılmayı düşündük ama senin için vazgeçtik” türündeki ifadelerin sonuca yönelik hiçbir katkısı yoktur.
Sınavı stresini kullanmasına izin vermeyin: Birçok öğrencinin sınava kısa bir süre kala tepkiselleşebildiğini veya alıngan olduğunu söylemiştik. Kolaylıkla sesini yükseltmek, gereksiz yere ağlamak, kapıları biraz sertçe vurmak olağan karşılanabilir. Ancak öğrenci negatif duygularını bu şekilde yansıtırken bile belirli sınırların içinde kalabileceğinin farkında olmalıdır.
Bazı öğrencilerin “ne yapayım stresim var, iki üç ay çekin beni” gibi ifadeleri sonunda, aşırılığa varan kapris türü olumsuz davranışlara sınır koymakta yarar vardır. Ama olağan sayabileceğimiz türden olumsuzluklara katlanırken de “sana şimdilik bir şey demiyorum, şu sınav geçsin sen ondan sonra görürsün” türünde tehditkâr ifadeler kesinlikle kullanılmamalıdır.
Sınav yaşamın en önemli olayı değil: Sınavı yaşamın tek ve en önemli dönüm noktası gibi algılamak ve bu şekilde ifade etmek var olan olağan kaygıyı daha da arıtır. Sınav yaşamın önemli olaylarından sadece biridir ve bundan sonra çocuğunuzu bir sınavlar zinciri beklemektedir. Yaşamın kendisi, hatta doğum olayı bile bir sınav değil midir?
Velilere Zihin Alıştırması
Yirmi beş – otuz yıl sonrasını hayal etmeye çalışın.
Çocuğunuz iyi bir üniversiteden, iyi bir dereceyle mezun oldu. İş yaşamına atıldı. Çok çalıştı ve iş yaşamında sürekli yükseldi. İyi bir evlilik yaptı. Yoğun bir şekilde çalışıyor. Toplantıdan toplantıya koşuyor. İyi bir geliri var ve alanında çok başarılı, yaptığı işte ismi bilinir hale geldi.
Bu arada sizin yaşınız da bir hayli ilerledi. Bazı sağlık sorunları yaşıyorsunuz, fiziksel gücünüzün azaldığını ve biraz hassaslaştığınızı hissediyorsunuz.
Öyle bir gün geldi ki, ona ihtiyacınız var.
Telefonla ulaşmaya çalışıyorsunuz “toplantıda” yanıtını alıyorsunuz, tekrar arıyorsunuz “iş seyahatinde” yanıtını alıyorsunuz. Uzun bir uğraşının sonucunda bir gün ona ulaşabildiğinizde “canım seni çok özledim, biraz rahatsızım, yarın hastanede randevum var ve yalnız gitmek istemiyorum, benimle gelebilir misin?” diye sorduğunuzda, “yarın önemli bir toplantıda sunumum var, ama şoförümü gönderebilirim” yanıtını aldınız.
Her istediğini yerine getirdiğiniz, her türlü özveriden hiçbir zaman çekinmeden, emekle büyüttüğünüz, her istediğinde yanında olduğunuz çocuğunuza bugün sizin ihtiyacınız var. Ama “daha önemli işleri” var.
Sizce bu başarı takdire değer mi, sizce başarı yaşamda mutlu olmada yeterli bir kriter mi? Neye yaramakta bu başarı?
Başarı, yaşamda tabiî ki küçümsenemez bir değer. Ama en önemli değer değil.
Mutlu olmanın tek yolu hiç değil. Yaşamda en üstte tutacağımız daha önemli değerlerin olduğunu unutmamalıyız.
Alibeyköy Fen Bilimleri Rehberlik Servisi